2 Ekim 2007 Salı

Kerevette Yazı Yazmak


Hani bir kaç gün önce yazdığım, ama bu blog'a koysam mı koymasam mı bilemediğim bir yazı vardı ya? İşte o da, dün yazdığım yazı da, bilgisayarımda şifreli dosyalarda sakladığım bir kaç yazı da, hatta eskiden yazıp zaman zaman dellenip silmem sonucu sayfalara gözlerini yuman yazılar da hep aynı sorunla karşılaştı. Sonları beklediği gibi değildi bu yazıların.

Bir yerde oturup bir çay, kahve, bira içerken dalıyorum veya dalıyor o yazının kahramanı. Olaylar gelişiyor. Çay bitiyor, yenisi geliyor. Etrafta başka insanlar dolaşıyor. Falan filan.

Ya sonra? İçeriye biri girmeli. Kapıya takılan süs çıngırağının sesiyle irkilmeliyim veya irkilmeli yazımın kahramanı. Karşımdaki masaya otururken etrafa hızla göz gezdirmeli kimler var diye, bir an bana takılmalı ama bu kısa sürmeli. Bense istemsizce hedefe kilitlenmiş vaziyetteyim zaten. Bir kaç kaçamak ve meraklı bakışından sonra kendime gelmeli ve tekrar dalmalıyım çayıma ve hayallerime. Ama arasıra bende de, onda da o kaçamak bakışlar sürmeli. Bir şekilde tanışmalıyız. Aşık olmalıyız. Hayatımın aşkı olmalı o. Ben de onun hayatının aşkı olmalıyım. Hep kerevete çıkan bizken, bu kez muradımıza ermeliyiz.

Yazamıyorum bunu. Niye acaba? Bir aşk romanından bir sayfa hissi yaratmaya çalışırken, depresif, yalnız, tükenmiş, yorgun, bitkin, bezgin bir kişiyi konu alan bir psikolojik romandan bir sayfa oluveriyor yazdığım şey.

"Yazdıklarım hissettiklerimdir." der bazıları. Bazı şarkıcılar yeni albüm sonrası röportajlarda "Hayatımı anlattım." derler. Geçtim yaşadıklarımızı yazmayı, galiba kurgularımız bile fazlasıyla bizden oluyor aslında.

Sizi bilmem ama, benimkiler öyle.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

hayatın kendisini anlatmak .... işte o bahsetttiğin yorgun ,bitkin ,bezgin , depresif sendromların bütünü
ve sen yaşadığın
ve sen kaleme aldığın için
sen sin anlatmaya çalıştığın belkide ...
ve yine belkide istemsizcede olsa biz oluyor anlatılan hikayede roman da, öyküde.........