5 Ekim 2007 Cuma

Passion Rules the Game

Şu an dinlediğim şarkı Passion Rules the Game. Scorpions'ın 1988'deki Savage Amusement albümünden.

Az önce bir film izledim. Türkçe adı Veda Vakti, orijinal adı Le Temps Qui Reste olan bir François Ozon filmi. Filmin kahramanı bir eşcinsel, ama film bunun üzerine dönmüyor. Gayet sıradan bir şey gözüyle bakılıyor herkes tarafından bu duruma. Film bana pek bir şey katmadı; ancak çocukluktan başlayan bir aşk vardı filmde ki bu beni büyüledi.

Bu arada, şarkı bitti, bir kaç denemeden sonra şu anki ruh halime en uygun parçayı seçebildim: As Soon As The Good Times Roll. Yine Scorpions, 1984, Love At First Sting.

Çocuklar kiliseye gizlice girip muziplik yaparken ansızın ufak bir öpücük çıktı ortaya. Sebebi bilinemeyen bu olay aşk olsa gerek.

Bazıları çocukluktan başladığı için, çok masumca ve bilinçsizce, çıkar düşünmeden geliştiği için buna "gerçek bir aşk" diyebilir. [Scorpions - Still Loving You çalıyor şimdi de]. Belki sadece "aşk" demeliyiz buna. Sıfatlar onun özünü emiyor, yapraklarını kurutuyor sanki. Bazılarını "gerçek" diye tanımlamakla hakaret etmiyoruz, ama bu kez başkalarını "gerçek" diye tanımlamamakla hakaret etmiş oluyoruz ona.

Hepsi gerçek olmalı. Bir çocuğun sırf hoşuna gittiği için öpmesi gibi bilinçsizce olmalı herşey. Günlük heveslere, üç beş ay süren ilişkilere, tahammülsüzlüklerle, bezginliklerle, çabasızlıklarla yitirdiğimiz, başa çıkamadığımız ilişkilere "aşk" diyerek olayın tüm "ruhaniyet"inin içine ediyoruz.

O çocukların aşkı benim neslimin şu an algıladığından çok daha iyi anladığından eminim. Bir de Scorpions anlıyor bu işten. Aşk şarkısı böyle yapılır...

2 yorum:

İçimdeki Ayı dedi ki...

"Veda Vakti" belki duragan,basit veya sıkıca gibi görünen ama izledigimde sevdigim filmlerden biriydi. Dedigin gibi eşcinselligi ön plana çıkartmıyor oluşunun yanı sıra bireyin aklına ölüm düşüncesini hiç getirmedigi bir zamanda kendisini bu gerçekle yüzleştirip kendi içine dogru bir yolculuga çıkmasını başarılı birşekilde ifade edebiliyor du bence.

Bu arada yazıda geçmeyince belki unutuldu diyerek bir ekleme yapmak istiyorum. Veda Vakti Ozon'un "ölüm üçlemesi" adını vermiş oldugu serinin ikinci filmidir.

wecarealot dedi ki...

Hayır, unutulmadı. Yazarken aklıma gelmedi, izlediğim ilk Ozon filmiydi zaten bu. Filmi izledikten sonra "kimmiş bu" araştırmalarında öğrendim onu.

Film bir şey katmadı diyerek sanırım yanlış ifade etmişim.

Ölümün hayata bakışı değiştirdiği, aile ilişkileri ve sevgi ile insan sevgisi kavramları güzel işlenmiş aslında.

Bir de şu var, her film somut şeyler kazandırmıyor insana. Film bittiğinde "işte bu" demiyoruz belki. Ama bir tebessüm ya da tek bir damla göz yaşı kat kat hoşuna gidiyor insanın. Maneviyat, ruhanilik, soyut şeyler, hissi filmler, ne bileyim...