4 Ekim 2007 Perşembe

Denizin Kolları


Denizin kolları olmaz ki, dedi küçük kız, kendinden emin, yüzünde ufak bir tebessümle. Çocuk olmanın saflığı yaratılışından olma çekingen ve sakin bir ifadeyle birleşip yüzüne yansıyordu.

Olur, dedi yaşlı adam. Ben gördüm, dedi ve başını çevirdi otobüsün camına doğru. Küçük kız da adamın baktığı yöne doğru döndü, rahat görebilmek için biraz öne eğildi, göremedi ve ayağa kalktı koridor tarafındaki koltuğundan. Koridorun diğer tarafındaki kendinden iki yaş küçük kardeşi ve onun yanındaki annesi uyuyordu.

- Gemiyi görüyor musun? Ne kadar büyük değil mi? Aslında o karınca kadar, ufacık. Deniz onun yanında öyle büyük ki...
- Elleri de var mı denizin?
- Var tabi, olmaz mı?
- Nerede peki?
- Her zaman göstermez onları, herkese de göstermez.

Küçük kız inanmış göründü, bir süre daha baktı denize ve yerine oturdu otobüs köprünün sonuna yaklaşırken. Saflığı, sakin ifadesi zekasının üstünü örtemiyordu. Konuşması, söylediği sözler kafasının çalıştığının kanıtıydı.

Yaşlı adam molada küçük yol arkadaşının annesiyle bir kaç dakika sohbet etmişti. Kadıncağız gencecikti, dul kalmıştı. Dört ve altı yaşlarında iki kızı vardı. Kocasını kanserden yitirmiş, parasız kalınca da İstanbul'un yollarına düşmüştü. Orada kardeşi yaşıyordu. Onlar da yoksuldu, beş çocukla iki göz odadalardı. Bir de bunlar gidecek, ne yiyecekler, nasıl geçinecekler ki, mecbur kalınca yaşıyor işte insanlar, diye düşündü yaşlı adam.

- Peki gözleri? dedi küçük kız.
- Efendim? dedi yaşlı adam. Düşünmeye daldığından önce anlamadı kızın söylediğini.
- Gözleri diyorum, gördün mü gözlerini de?
- Haa, gördüm tabii. Koca koca gözleri vardı.
- Hani herkese göstermiyordu ya deniz, sen nasıl gördün peki?
- Denize açılırdım ben eskiden, gençken. Ben balıkçıydım, biliyor musun? Kocaman bir teknem vardı, denize açılır, bazen bir hafta gelmezdim. Yanımda çalışanlar da vardı, onlar da gördü denizin kollarını, ellerini. Gözlerini de gördüler hem.

Otobüsün ters yönüne giden yolda "Köprüden Önce Son Çıkış" yazan tabela geride kalmıştı çoktan. Birazdan "Kuru Gıda Hali" ve "Otogar" yazan bir kaç sıra tabela ile karşılaşacaklardı.

Karşılaştılar mı, bilemiyorum. Herhalde otobüs otogara girmiş, yolcularını bırakmıştır. O küçük kız büyümüş, anne bile olmuştur belki. Bir de küçük kardeşi vardı değil mi, uyuyordu yan tarafta. İki sıra önde, çaprazdaki cam kenarında da gariban biri oturuyordu, hatırlıyor musun? Sahi, balıkçı amca ne yapar ki şimdi, sağ mıdır?

Hiç yorum yok: