25 Haziran 2007 Pazartesi

Bazen de Güzel

Hep kızgın, kırgın, saldırgan ve karamsar değilim elbet. Güzel şeyler de oluyor bazen.

Örneğin, seçimler yaklaşıyor. Biri milletvekili adayı oluyor. "Eşcinsellerin, travestilerin, yahudilerin... haklarını gözeteceğim" gibi şeyler söylüyor. Bunu yaparken, "Mesela feministler 'Bizi travestilerle aynı kefeye mi koyuyorsun?' derlerse yanlış yapmış olurlar, ezilen birinin başka, hatta daha da ezilen bir topluluğu dışlaması doğru değildir." gibi şeyler de söylüyor. "Eşcinseliz, eziliyoruz." deyip insanların mesela diniyle, şekliyle filan uğraşanlara örnek olur umarım.

Ben siyasetten anlamam, o adamı tanımam, bilmem. Cahilim. İnternette yazılarına göz attım biraz. Samimi mi, değil mi hiç bilmem. İşin iyi yanı, herkesin varlığından adı gibi emin olup yokmuş gibi yaptığı eşcinsellerin (glbt, ebtt, ... tüm farklı cinsel yönelimleri kastediyorum) biraz daha görünür hale gelmesi. Zira Kürtler, Ermeniler, kadınlar ve diğer "azınlık" olarak tanımlanan gruplar -bir sonuç elde edilemese de- temsil ediliyor bir şekilde, en azından.

Başka? Onur haftası geldi işte. "İstanbul'da gökkuşağı doğuyor". Kana bulanmaması, hep renkli kalması ümidiyle, buyrun, buradan.

Daha mı? Bazen "açılınan" arkadaşlar iyi, "normal" davranabiliyor.

İyi olarak tanınıp eşcinselliği açıklamak, eşcinsel olarak tanınıp iyiliği ispatlamaktan çok daha kolay; homofobiyi bile yere serebiliyor bazen.

Güzel bir şarkı ile bitirelim hadi. (Vokaliste dikkat!)



Güzel günler dilerim.

21 Haziran 2007 Perşembe

Ben

Ben dinsizim.

Ben müslümanım.

Ben Ermeniyim.

Ben Türküm.

Ben eşcinselim.

Ben Kürtüm.

Ben popçuyum.

Ben kadınım.

Ben gencim.

Ben yaşlıyım.

Ben çocuğum.

Ben erkeğim.

Ben rapçiyim.

Ben anneyim.

Ben yahudiyim.

Ben fakirim.

Ben komünistim.

Ben babayım.

Ben sağcıyım.

Ben rockçıyım.

Ben milliyetçiyim.

Ben solcuyum.

Ben şöyleyim.

Ben böyleyim.


Sen ne değilsen, ben oyum.

Çünkü sen olmadıklarını sevmiyorsun.



AÇILINMAK





İlkokulda vardı, ortaokulda vardı hep "top" denen biri. Lisede, eğer o top gerçekten top ise, artan asiliğiyle, gelişen hızlı cevap üretme mekanizması ve biraz daha belirginleşen görünür olma isteğiyle buna "sensin o" diye cevap vermekten uzaklaştı.

Üniversiteye geldi o top. Toplumun içindeki en özgür kültüre; herkesin ilk zamanlarda ne yapacağını şaşırdığı, "daha nasıl saçmalayabilirim" diye keşfin, yaratıcılığın sınırlarını zorladığı o özgürlük ortamına.

"Normal" görünerek arkadaşlar edindi. Kızlarla tanıştı, arkadaş oldu, hatta onlara yazdı bol bol. Sevgililer edindi kendine o kızların içinden.

Her hafta en az bir yalan söyledi; cumartesi gecelerini geçirdiği yer için. Bilmiyordu arkadaşları onun sevişecek birini aradığını o karanlık, havasız, gürültülü, buharlaşmış ter ve alkol solunan kapalı yerlerde. Belki de aradığı başka birşeydi, önemli değil ne olduğu.

Bir gün canına tak etti. Bir arkadaşına söyleyiverdi o iki sözcüğü, "Ben eşcinselim". Yakın arkadaşı, kankası, "birlikte iki yıldır kızları peşinde sürüdüğü" kişi haliyle afalladı.

"Yok len, yeme beni".
"Siktir".
"Saçmalama lan sen erkeksin".
"Eee, Damla?".
"Olm o kadar karı siktin, nerden çıktı şimdi bu?".

Açılınmıştı arkadaşı artık. Her zaman bir topun yanında görülüp, "Ahaha, topa bak, yanındaki de top mu ki len? Yok yav, o bayağı erkek görünüyor" benzeri muhabbetlere maruz kalan yandaki kişi olmuştu. Uçtayken birden ortada buldu kendini. Uçta olmak güzeldi tabi, kimse dokunmaz, o dokunurdu hep. Top olmak iğrenç birşeydi, midesini bulandırırdı. Uçtakiler hep böyle yapardı. Ortada olmak ise, artık küfretmemeyi, midesinin bulanmamasını gerektiriyordu. Birkaç kez arka arkaya telefonu çalan bir topun arkasından "İşler yoğun herhalde, ahaha" diye anırmamayı gerektiriyordu artık. O arkadaşıydı. Karı kız peşinde koştuğu arkadaşıydı. Top da olsa midesinin bulanmaması gerekirdi onun yüzünden. Arkadaş.

Ne yapacağını şaşırdı. "Şimdi bana sarkar mı ki?" diye düşünmeye başladı, hep birlikte sikiş için karı peşinde koştuğu arkadaşı hakkında. Öyle ki, kolunu onun omzuna atmak bile seks kokuyordu artık, sanki hemen devirecek, oracıkta kayıverecekti arkadaşı, ya da çükünü kavrayacak, sakso çekecekti belki. Bunların hepsi zihninde hızlıca geziyordu onu her gördüğünde, her elini sıkışında.


Bir de diğer uçta olmak vardı. O arkadaş olmak. Top olmak. Rol yapmak. Kendin olamamak. Haftada en az bir kez yalan söylemek. Diğer uçta olup, bu uçtaymış gibi yapmak. Bir gün karşı uca geçip arkadaşını da ortaya çekmek. Bazen de çekememek, karşıda tek başına kalmak.

19 Haziran 2007 Salı

Giz vs Aç

Aklıma eseni, sözcükleri "ahlak"ın oluşturduğu bir listeden seçmeden yazıyorum. İçerik ve kullandığım dilin seni rahatsız edeceğini düşünüyorsan git buradan.

Ayrıca eşcinsellik burada garip değil.










Resmi şuradan aldım: http://www.fiberdimensions.com/allegra/allegra3.htm

GİZLENMEK


Benim bir "blog"um daha var.
Aslında, benden bir tane daha var. O blog da onun.

Süpermen olmak bile gizlenmesi gereken birşeymiş ki adamcağız hep o ezik tiple dolaşmak zorunda kalırdı.

Sebebiyse; kendimizden farklı olana alışamıyoruz. Hep biz iyiyiz, hep biz doğruyuz. Hep biz.

AÇILMAK

Dün çüküme "muccuk" hareketi yapan kişinin bugün elimi sıkmamasını anlayamıyorum.

Evet, aslında elimden boşalıyorum ben.

DAĞITMAK

Bir ibne olduğum ve bunu herkese söyleyemediğim için kafayı kırdım, evet. Bunu tespit edebildiğin için de seni tebrik eder, büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öperim. Oha, yok artık!!! Sadece yaşıtlarım ilgimi çekiyor, içini ferah tut sen.

Evet.