2 Ekim 2007 Salı

Bir Jazz-Şarap Gecesi

İşaret ve orta parmağının ucuyla altından tuttuğu kadehi yavaşça masanın üzerine koydu. Şarabın ekşi tadını özlemişti. İçeride çok az ışık vardı. Her masaya ufak bir mum koymuşlardı ve mum ışıkları duvarlarda dans eden gölgeler yaratıyordu. Gözü her ölçü başında vuran davulun şarapta yarattığı dalgalara takıldı.

Küçükken evlerinin yakınındaki göletin kenarına oynamaya giderlerdi. Etrafı tepelerle çevrili olduğu için fazla rüzgar almayan, oldukça sığ bir göletti bu. Nispeten daha yüksek tepelerle çevrili olan karşı kıyıda sazlık vardı ve daha durgundu orası. Kıyı çakıl taşlarıyla kaplıydı. Kenarları iyice yuvarlanmış, gri ve beyaz renkli taşlardı bunlar; düz ve hafif olduğu için çok güzel sekerdi suda.

Taş sektirme yarışı yaparken biraz dik atıp doğrudan dibe gönderince böyle bir dalga yayılırdı, aynı şaraptakine benzeyen. Bir de tek tük büyük taşlar olurdu, hatta kayalar. Onları iki kişi birlikte kaldırıp atarlardı bazen suya, "foşşş" diye bir ses çıkardı; o görüntü ise görülmeye değerdi. Çocuk olmakla da ilgili değildi sanki, "Şimdi olsa en az o kadar eğlenirdim" diye düşündü. Ya da belki geçmişe ait bir duyguydu bu. Kendi zamanında kalmayı becerememiş, başka zamanlara da taşmak isteyen bir zevk parçası.

"Yaşlandık be..." diye düşündü. Belki de geçmişe ait olan o duygu diğerlerinin eksiğini kapatmaya çalışıyordu sadece, şimdiki zamanı yamamak istiyordu. Bu zamana ait duygular yoktu hayatında ve bu gerçekle o an karşılaşmak onu biraz üzdü. Duyguların yerini mecburiyetler, kahkahaların ve eğlenceli bağırışların yerini açık pencereden dışarı kaçan bir sessizlik ve biraz da içeri sızan otoyol gürültüsü almıştı. Hangisinin daha yoğun olduğunu, hangisinin üstten gittiğini merak etti. İstanbul Boğazı'ndaki Karadeniz ve Marmara Denizi'nin suları aklına geldi. Daha tuzlu olan Marmara'ydı, alttan giderdi. Sessizlik de daha yoğun olduğu için alttan giderdi herhalde. Bu saçma düşünceyle kafasını daha fazla yormak istemedi ve unutmaya çalıştı. İstemsiz olarak başını sağa sola salladı bir kez, düşünceyi savurup atmak ister gibiydi, ama o bu harekete bir anlam veremedi.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

yorum gönder meyecektim ama okunduğu anlaşılsın istedim ...


(öyle güzel bir yazıki yorumla bozmak istemedim)

wecarealot dedi ki...

Yazdığım yazıların, yaptığım şarkıların sanattan çok uzak olduğunu biliyorum. O yüzden "sanat" diyemem.

"Sanat için sanat" düşüncesinin benzerini, "şey için şey"i uygulayamıyorum ama. O derece bir ruhaniliğe bürünebilmekten çok uzakta olmamı sağlayan bir yetersizliğim var, yanında koca bir özgüvensizlik hem de.

Demem o ki, yorum yazın :) Bu kesinlikle moral vermek için bir çaba olmasın, zorlama olmasın. Sadece içinizden geliyorsa yazın. Günde kaç kez hevesle kontrol ediyorum yorumları...

Görüşmek üzere.