15 Temmuz 2009 Çarşamba

Işık

Uykuya dalarken gördüm seni.
Gözlerimin önünde, göz kapaklarımın berisindeydin.
Karanlıktaydın.
Sakin soluğunla hafifçe inip kalkan göğsün, dalgın bakan gözlerin, dağınık ipeksi saçın öylece karşımdaydı. Sıcağı ta karşıdan hissedilen tenin çekiyordu kendine.

Karanlık bazen gizlemeye yetmiyor. Hatta bazen ışık yakıyor, aydınlatıyor, gösteriyor ince ayrıntıları. Duyuruyor, koklatıyor, değdiriyor tenine. Bazen yumuşacık, bazen kanatarak.

Göz kapaklarının ardındaki karanlık gizlerken, berisindeki ışıl ışıl yapıyor sanki. Dünyanın tüm sırları görünür oluyor bu ışıkla.

Seni bu karanlıkta, daha koyusuna, uykuya dalacakken gördüm. Hayalim seni aydınlatıyordu, gösteriyordu bana.

Sen hayalimi aydınlatıyordun. Unuttuğum hayallerimi gösteriyor, hatırlatıyordun bana. Karanlığımı kıran, unuttuğum hayallerimden ve eski günlerden kalma loş ışığa kendi gün ışığını katıyordun. Denizlerin parıltısını, dolunayın yuvarlak beyazını, yıldızların göz kırpmasını, eski gecelerin gaz lambasını ve sarı mum alevini katıyordun.

Karanlığımın koyusunda, kuytusunda seni gördüm. Senin beyazını, ışığını, renklerin tümünü bir arada gördüm.

Sabah gözümü aydınlığa açtım. Evvel zamanlardan gelen alışkanlığıyla karanlık yerini güneşe bırakmıştı.

Gün ışığı her şeyi göstermeye yetmiyordu.

Hiç yorum yok: