31 Aralık 2007 Pazartesi

format c:


İnsan hayatını ne kadar değiştirebilir? Tüm çevresini, yaşadığı yeri, işini, başarılarını, planlarını, her şeyini bırakıp bambaşka olabilir mi? Bir anda?

Cesarete ihtiyacım var. Herkesi değil, bazılarını silmek istiyorum. Bir şekilde hayatıma giren, onun için ayırdığım yeri her gün biraz daha büyüttüğüm kişiler bir anda yok oluyor, aramıyor, sormuyor, merak etmiyor, ulaşılamıyor. Ulaşabilip sorduğumda bir sorunun olmadığını söylüyor. Sonra yine yok oluyor, aramıyor, falan filan.

Sadece benim isteğim, sevgim olarak hayatımda yer kaplayan bu kişiler bazen öyle ağır geliyor ki, çöküp kendi altımda ezilmekten korkuyorum. Yok etmek istiyorum onları. Yoldan geçen eskicileri çağırıp üçer beşer dağıtmak istiyorum. Almadıklarını çöpe fırlatmak istiyorum. Yırtıp yakmak, küllerini denize atmak istiyorum. Anıların, o isteğin ve sevginin ayağına taş bağlayıp denize atmak istiyorum. Koca bir foşurtuyla oluşacak dalgalarda küllerin dağılışını seyredip karada bari artık huzurlu olmak istiyorum. Denize girmesem de olur.

Oysa, Msn listemden sildiğim için bana kızan, ama bir buçuk yıldır bir kez bile aramayan eski birini (sevgili olsaydı hala birlikte olurduk; bu sözcüğü kirletmek istemiyorum), sırf Msn listemden sildiğimde kızdığı için silemiyorum. İnsanların Msn adreslerini bile unutmaktan acizim. Aradığını hiç görmeyeceğim telefon numaralarını birkaç tuşa basarak yok edebilecekken, beceremiyorum.

İnsanlar bir şekilde hayatıma giriyor. Bazılarını ben zorla çekiyorum, bazıları kendi isteğiyle geliyor. Bazılarını uzak tutmaya çalışıyorum ki bağlanmayayım; çünkü korkuyorum o günün gelmesinden, aranmayı beklerken aranmayacağım o ilk gün... Tüm çabama, çırpınmama rağmen giriyor o kişi. Açtığım yer küçüldükçe daha çok kazıyorum, ormanları yakıp koca koca binalar dikiyorum.

Falan filan.

Ben bıktım. Önce ümit verip, her şeyin güzel olduğunu söyleyen, belli eden kişilerin hiçbir şey demeden çekip gitmesinden bıktım. Bahsettiğim aşk filan değil. Belki aşk ihtimali. Olası dostluklar, arkadaşlıklar, sırdaşlıklar... Hepsi aynı bokun laciverti.

Bu yazıyı asıl okuması gerekenler okumayacak, hani silmek istediklerim. Okusalar silmek istemezdim zaten. Neyse, birine anlatmak zorundaydım, sen çıktın karşıma.

Aman beee...

29 Aralık 2007 Cumartesi

Turuncu

Noktaları birleştirerek oynadığımız bir oyun sanıyordum bunu. Kapanmak için çırpınan göz kapaklarımın altında gözüken kıpkırmızı gözlerimle dinlediğim şarkıyı aslında kulaklarımla dinlemem gerektiğini fark ettiğimde çok geçti. Uykusuzluktan şaşırmışım işte. Hay allah, gözlerimin kıpkırmızı olduğunu da nasıl gördüm? Gelen tüm aynalar doluydu, bana yer yoktu hiç bakacak. Hem aylığım yetmiyor, aktarma yapıyorum ben.

Sayfalarını hızla çevirdiğim şu kitapta, kendi sesimi duyuyorum. Bak ya, yine aynı şey. Karmaştı duyularım sanki. Yeni bir sözcük daha öğrendim hem, "karmaşmak". Durakta yılbaşı piyango biletleri satan adamın tişörtünde yazıyordu. Sayfalara çarptıkça geri dönen, saçlarımı geriye savuran sesim, yankısıyla ispat ediyor ördeklerin sesinin de yankısının olduğunu. Yok, ben ördek olduğumdan değil, sesimin yankısı ördeklerin sesinin yaknısını tanıyormuş, ondan.

Aklımdan hangi sayıyı tuttum biliyor musun? Beş. Artık biliyorsun.

Okuduğum masalın bir sonunun olmadığına inanırdım hep. Okudukça uzasın isterdim. Sona gelmek için okuyayım, okudukça uzasın. Saçma değil mi? Sıkar zaten biraz zaman sonra masallar. Hepsinin bir sonu olmalı.

Şu noktalı, noktaların yanında sayılar olan bulmacalar var ya, dediğim ondan işte. Aynaya bakıp birleştirince başka şekil çıkıyor hem. Sahi, tuttuğum sayı kaçtı? Bir de aynaya bakıp söyler misin?

Noktaları birleştirerek oynadığımız bir oyunmuş gerçekten. Durakta mızıka çalan adamın yanındaki çocuğa sordum. Hem sesleri görebiliyorsun burada, bak!

"Akbilinizin şifresini girer misiniz beyefendi?" (Genç bir kadın)

"Ah, hoş geldiniz. Yeni masallarımızdan tatmak ister miydiniz?" (Orta yaşlı bir erkek)

"Beş." (Ben - aklından tuttuğun sayının biraz katı bir erkek)

"Üzgünüm, limit yetersiz diyor beyefendi." (Aynı genç kadın)

"Pardon, yedicücelerimden birini düşürmüşüm, sizinkini ödünç alabilir miyim? Aklımdan bir sayı tutacağım da..." (İç içe geçmiş iki üçgen. Ah, bildin, ikisi de erkek :) )

"Tabi, külkedilerinin gözleri kıpkırmızı olur zaten. Aynaya bakmanıza gerek yok. Siz bir sonraki durakta bekleyeceksiniz. Önce sayınızı tutun. Atınız gelir birazdan. Akbilinizi basarsınız, o ördeğe dönüşür, biner gidersiniz. Tuttuğunuz sayı kadar durak sonra inin, köşedeki simitçiye sorun. Aktarma da yapabilirsiniz elbet. Diğerine binin. Yolunuz biraz uzun, ama olsun. Şuradan masal alın biraz, yolda acıkırsınız. Şarkıyı dinlemeyi unutmayın, ne olur." (Sakallı biri. Yuvarlak çerçeveli gözlükleri var. Mızıka çalıyor.)

"Afedersiniz, saatiniz kaç acaba?" (Başka biri)

"Turuncu."
(Başka biri)

14 Aralık 2007 Cuma

Bulantı


Yazdım, ama sildim. Çünkü midemi bulandırdı yazdıklarım. Google'ı açıp kurt fotoğraflarına baktım, midem biraz daha bulandı. Gecenin 2'sinde yediğim makarna da midemi bulandırıyor zaten. Çalan müzik de kafamı s.kiyor. Hedefi belirsiz küfürler savuruyorum. İyi değilim anlayacağın.

Uyumaya gidiyorum.
İyi geceler.

9 Aralık 2007 Pazar

Kırık


İnançlarımız bazen bizi yönetir.

Küçükken, gece yatağa girdiğimde gözlerim etrafta bir şeyler arardı. Bir gölge mesela. Sonra ona bakar dururdum. O gölgenin bana göründüğü şekillerin haddi hesabı yoktu. Olmasını istediğim şeyleri görürdüm, onun olduğuna inanırdım. Muhtemelen hareket ettiğini, bir canavara, cine, şeytana dönüştüğünü filan görürdüm.

Kendi ağzımdan yazdım bunları; ama aslında belirgin bir şey de yok hatrımda. Sağdan soldan duyduğum, televizyonda izlediğim, ya da kendi uydurduğum bir şeydir herhalde. Her çocuk böyle şeyler yaşamıştır herhalde.

Bugün gün saymaya başladım. Sanki bir süre sonra tutsaklıklarım bitecek, huzurlu, başarılı, mutlu bir insana dönüşeceğim. Buna inanmam için bir sebep yok. Hatta saçmalıyorum belki de. Ama şansımı denemek istiyorum. Belki bu kez tesadüfler torbasından benim adım çıkar.

Batıl inançlardan kaçıp ruhaniyete gömülürken, ümit denen şeyin tadına bakmak istedim. Eğer buna inanırsam çabalayacağım. Olursa olacak. Biraz kadercilik oynayabilirim sanırım.

Şey, aslında yazıyı ilk yazdığım zamanki heyecanımı yitirdim biraz. Kahrolası mantığım tekrar gücünü topluyor sanki.

Yazıdan çıkarmam gereken bir şey vardı, yaptım. Önceden okuyan ve bilhassa yorum yazanlardan özür dilerim. Mumları üflerken tuttuğumuz dileği söylememeliyiz ya hani, onun gibi düşünün bunu da.