24 Mart 2009 Salı

Üzüldüğün Şeye Bak

Sürekli mızmızlanıyorum, dertlerimi anlatıp duruyorum etrafımdakilere. Bunun onlar için ne kadar sıkıcı bir şey olduğunun farkındayım. Kazık kadar adam oldum, hâlâ sulugöz ufaklık gibiyim. Blog da bundan nasibini alıyor, iyice arabesk oldu.

Ama... Soruyorlar, söylüyorum. Kötü hissediyorsam "ay çok iyiyim canım, harikayım" diyemiyorum. Sınavım varsa ertesi gün, "naptın çalışabildin mi?" deniyorsa, "yok aq, yine yetişmiyo, kafam almıyo, daha bikaç yüz sayfa var..." derken sözüm kesiliyor, "Yaparsın yaparsın, çalışmışsındır sen" deniyor. Kuduruyorum. Şu yapmacık hâl hatır sorma saçmalığına bir türlü alışamadım. El öpmek kadar gereksiz, zararlı, pis bir şey.

Onlar için benim bir sınavdan düşük almam, dersten çakmam, okuldan atılmam önemli değil pek. Olması da gerekmiyor tabii. Ama sorulduğu zaman anlattığım dertlerimin hafife alınmasına, "tek derdin bu olsun" diye dalga geçilmesine gıcık oluyorum.

Şu lanet okulun çok önemli olmadığını ben de biliyorum. Gerçi hedeflerim için neredeyse bir şart olsa da, atılmak bir son olmayacak. Ama o başarısızlık hissinin benim sonumu hazırlayacağını anlamıyorlar.

Sıkıntıların büyüklüğü değil, sahibine hissettirdikleri önemli. Boyu değil işlevi.

1 yorum:

sidik yarıştıran kaplumbağa dedi ki...

offf offf, çok pis bir dert bu, hem hayattan bağını kopartıyor hem de insanın içine gereksiz bir stres sokuyor. Aptal okul :D