15 Şubat 2009 Pazar

Pastel Güneş





Üç-dört yaşındaydım. Büyük şehrin betonları arasına gömülmemiştik henüz. Hatta İstanbul'u duymamıştım bile, hiç de umrumda değildi. Doğduğum, oturduğumuz ilçede küçük evimizin koca bir bahçesi vardı.

Annem ve babam hemen karşıdaki okuldaydı. Arabaya binmeye gerek yoktu işe gitmeleri için, hele benim şimdi yaptığım gibi, iki saatte varmıyorlardı. Belki başkalarının metrosu, metrobüsü yoktu o zaman; ama bu hiç umrumda değildi.

Yandaki koca bahçedeki güzel kokulu domateslerden yiyebilirdim. Büyükbabamın ve babaannemin domatesleri. Bir de büyük ayva ağacı vardı orada.

Üst kattaki ev sahibi teyzenin daha küçükken beni uyutmaya çalıştığını hatırlıyorum. Gözümün önüne geliyor öteden izliyormuşum gibi, oysa o görüntüdeki yüzüne örtü örtülüp sallanan kişi bendim. Ben uyutulurken başka teyzeler de vardı odada, kim oldukları hiç umrumda değildi.

Pastel ve kuru boyaları severdim o zamanlar. Sıcacık sobanın yanındaki minderde oturup bu boyalarla resim yaparken, yıllar sonra siyah kurşun kalemle de güzel resim yapılabileceğini öğrenecek olmam hiç umrumda değildi.

Bob Dylan, Simon and Garfunkel, Pink Floyd ve Boney M benim için sadece salondaki vitrinin üstünden odaya yayılan seslerdi o zamanlar. Bahçedeki kediyi bir an unutmuş, sıcak sütle dolu cam bardağımın kırmızı plastik altlığıyla ilgileniyordum kahvaltı masasında. Piyano, gitar ve mandolinse sulanan domates bahçesinde çıkışan solucanları görmek için koştuğumda aklımdan çıkıyordu tamamen. O bahçenin bir köşesinde dereotu kokusu, o büyük ağaçta ötüp duran guguk kuşları ve iki yanında destek tekerleği olan bisikletim vardı.

Eve girerken kafamı çevirip bakmıyorum şimdiki bahçeme. Belki de artık siyah kurşun kalemle de güzel resim yapılabileceğinden haberdarım, belki Simon and Garfunkel'in plağı benim için önemli, piyano ve gitar duyunca elimdeki siyah kurşun kalemi bile bırakıyorum, sütü hangi bardakla içtiğimin önemi yok, hatta ne zamandır süt bile içmiyorum. Kafamı çevirip bakmıyorum, çünkü değiştiğimi görmekten korkuyorum.

Üç-dört yaşındaydım. O bahçede, bir yaz günüydü. Gözlerimi kıstım, güneş kirpiklerimde süzüldü. Çizgi çizgiydi ışık, ve siyah kalemle değil, pastel ve kuru boyalarla çizilmişti.

Bir yaz günü, o bahçede, o ana döneyim istiyorum. Mavi gökyüzünde pamuk bulutlar, burnumda dereotu kokusu, iki yanında ufak tekerlekleri olan bisikletimin üstünde, kirpiklerimin siyahlarını süzdüğü güneşin pastel çizgilerini seyredeyim. Başka hiçbir şey umrumda olmasın.

Hiç yorum yok: