30 Eylül 2007 Pazar

İkiye Bölünmek


Bu blog'a başladığımda söylemiştim, benim bir blog'um daha var. Ya da benim görünen kısmımın, ya da "görünen ben"in bir blog'u.

Ona yazdığım şeyleri de seviyorum aslında, geçen gün tamamını silip sıfırdan yazmaya başladıysam da... Ama pek okunmuyor. Galiba içimden gelen herşeyi içimden geldiği biçimde yazamıyorum oraya. Belki de "gerçek" olmuyor oradakiler.

İkiye bölünmek kötü. Az önce yazdığım bir yazıyı hangisine koysam, bilemedim. Şimdilik sabit diskimde duruyor. "Ne önemi var, koy birine gitsin, ya da yazma, sil gitsin" denebilir haklı olarak. Ne önemi var cidden? Kötü, basit, saçma sapan, başı sonu belli olmayan bir yazıyı kötü, basit, saçma sapan, belki de ruh yoksunu blog'larımdan hangisine koysam diye düşünüyorum. Başka düşünecek bir şey kalmamış gibi...

İçini dökme isteği galiba şu an hissettiğim ve diğer yazıları yazarken hep hissettiğim. Kendimi anlattıklarım beni anlamıyor. Anlamak isteyenlere ise ben anlatamıyorum kendimi. Karmaşık değil, gayet basit, ama kötü. Bu durum içimi kendime dökmeme sebep oluyor. Ağzımdan çıkan sözler kulaklarıma dökülüyor, oradan da içime akıyor tekrar. Ben ise birazı yer altı sularına karışsın, birazı denizlere dökülsün istiyorum, bir de çağlayanlarla beslensin.

Bu blog'a diğer eşcinselleri hiç anlayamadığımı, onlarla hiç uyuşamadığımı düşündüğüm bir sırada, biraz da kızgın olarak başladım. Yazdığım herşey öyle olmuyor ama. Yazdığım şeylere tek tük tepkiler almak heyecanlandırıyor beni. Daha çok şey anlatmak, hayaller kurmak istiyorum bu blogda. Kızdığım, kırıldığım şeyleri de yazmak istiyorum sevdiklerimin yanında.

Hala karar veremedim o yazıyı ne yapayım... Silmeyeceğim kesin. Diğer blog'a eklesem, sadece bir kaç kişi okuyacak. Bu blog'a eklesem belki hiç kimse okumayacak. Hangisi daha iyi sence? Hissettiğim, kurguladığım bir şeyi gizli bir ben olarak mı yazmalıyım, yoksa eksik bir ben olarak mı?

6 yorum:

İçimdeki Ayı dedi ki...

Umarım eklendigi takdirde yazını zevkle okuyacak olan "hiç kimse" grubunda yer alabilirim.

Düzenli olarak okunanlar listesinde yer aldıgını bilmeni isterim + eminim ki benim gibi "yorum engelli" birçok kişi var...

Adsız dedi ki...

Ben de birkaç kez bloğumu sildim ve yeni baştan yazmaya başladım. İnsanın kendini ve hayatını bir başkasına anlatması hem heyecan verici hem de bir o kadar da ağır bir şey. O yüzden içimde birikeneri yazdığım ve sadece kendimin okuduğu bir günlüğüm var benim de. Bir de dinlediğim müzikler üzerine genel bir blog. Yazılarını okumaya devam edeceğim...

Adsız dedi ki...

sanall yada gerçek benim için önemli olan okuduğumda bana kattığı hissiyat o yüzden hangi blogunda yer alması gerektiğini bilmiyorsan ikisine birden ekle o yazıyı ne şiş yansın ne kebab mantıı değil bu daha bir özgüven daga bur duygu+ego tatmini ...

Adsız dedi ki...

sanal yada gerçerçek oluşundan ziyade bana kattığın hissiyattır seni karakterize eden kafamdaki bedenini SEN i yaratn o yüzden istersen o yazıyı her iki bloğuna ekle ki hem duyguların kırılmamış olsun hemde ego tatmininin zevkini yaşa



yüreğinle kal...

wecarealot dedi ki...

Yorumlar için teşekkür ederim, sevindim yine :)

Okunabilecek bir şeyler yazabildiğime inanamıyorum :) Bu beni çok mutlu ediyor tabi.

Her ikisine de ekleyemem. Dedim ya, biri gizli, biri eksik ben. Bunu biraz açayım isterseniz. Eksik ben eşcinselliğini söyleyemeyen, bundan hiç bahsetmeyen biri. Gizli ben ise bir eşcinsel, adını söyleyemeyen, fotoğrafını gösteremeyen biri başkalarına.

Tam bir ikiye bölünmek yaşadığım. Zorunlu bir çoklu kimlik durumu.

O yazıyı her iki blog'a da yazamam; çünkü "gizli ben" ve "eksik ben" bir arada, ama iki farklı hayat yaşıyor.

Görüşmek üzere.

Adsız dedi ki...

zorunlu çoklu kimlikten ziyade zorunlu kamufle olma durumu diyelim çoklu kimlik bana ağır geldi kaldıramıyorum ...


kendimi bilmeme akraba ve arkadaş çevremde az çok bilinmeme rağmen .....

biz sadece okuyucuyuz ve aldığın her karara (post görmeme) saygı duymakla mükellefiz okadar...

yüreğinle kal