21 Haziran 2007 Perşembe

AÇILINMAK





İlkokulda vardı, ortaokulda vardı hep "top" denen biri. Lisede, eğer o top gerçekten top ise, artan asiliğiyle, gelişen hızlı cevap üretme mekanizması ve biraz daha belirginleşen görünür olma isteğiyle buna "sensin o" diye cevap vermekten uzaklaştı.

Üniversiteye geldi o top. Toplumun içindeki en özgür kültüre; herkesin ilk zamanlarda ne yapacağını şaşırdığı, "daha nasıl saçmalayabilirim" diye keşfin, yaratıcılığın sınırlarını zorladığı o özgürlük ortamına.

"Normal" görünerek arkadaşlar edindi. Kızlarla tanıştı, arkadaş oldu, hatta onlara yazdı bol bol. Sevgililer edindi kendine o kızların içinden.

Her hafta en az bir yalan söyledi; cumartesi gecelerini geçirdiği yer için. Bilmiyordu arkadaşları onun sevişecek birini aradığını o karanlık, havasız, gürültülü, buharlaşmış ter ve alkol solunan kapalı yerlerde. Belki de aradığı başka birşeydi, önemli değil ne olduğu.

Bir gün canına tak etti. Bir arkadaşına söyleyiverdi o iki sözcüğü, "Ben eşcinselim". Yakın arkadaşı, kankası, "birlikte iki yıldır kızları peşinde sürüdüğü" kişi haliyle afalladı.

"Yok len, yeme beni".
"Siktir".
"Saçmalama lan sen erkeksin".
"Eee, Damla?".
"Olm o kadar karı siktin, nerden çıktı şimdi bu?".

Açılınmıştı arkadaşı artık. Her zaman bir topun yanında görülüp, "Ahaha, topa bak, yanındaki de top mu ki len? Yok yav, o bayağı erkek görünüyor" benzeri muhabbetlere maruz kalan yandaki kişi olmuştu. Uçtayken birden ortada buldu kendini. Uçta olmak güzeldi tabi, kimse dokunmaz, o dokunurdu hep. Top olmak iğrenç birşeydi, midesini bulandırırdı. Uçtakiler hep böyle yapardı. Ortada olmak ise, artık küfretmemeyi, midesinin bulanmamasını gerektiriyordu. Birkaç kez arka arkaya telefonu çalan bir topun arkasından "İşler yoğun herhalde, ahaha" diye anırmamayı gerektiriyordu artık. O arkadaşıydı. Karı kız peşinde koştuğu arkadaşıydı. Top da olsa midesinin bulanmaması gerekirdi onun yüzünden. Arkadaş.

Ne yapacağını şaşırdı. "Şimdi bana sarkar mı ki?" diye düşünmeye başladı, hep birlikte sikiş için karı peşinde koştuğu arkadaşı hakkında. Öyle ki, kolunu onun omzuna atmak bile seks kokuyordu artık, sanki hemen devirecek, oracıkta kayıverecekti arkadaşı, ya da çükünü kavrayacak, sakso çekecekti belki. Bunların hepsi zihninde hızlıca geziyordu onu her gördüğünde, her elini sıkışında.


Bir de diğer uçta olmak vardı. O arkadaş olmak. Top olmak. Rol yapmak. Kendin olamamak. Haftada en az bir kez yalan söylemek. Diğer uçta olup, bu uçtaymış gibi yapmak. Bir gün karşı uca geçip arkadaşını da ortaya çekmek. Bazen de çekememek, karşıda tek başına kalmak.

6 yorum:

gaykedi dedi ki...

lise ve üniversite çağları bir gey için en zor dönemlerdir, ve en zor şey başkasından çok kendine itiraf edebilmektir bazı şeyleri, sonra gerisi çorap söküğü gibi gelir zaten :)

wecarealot dedi ki...

öyle. ama her açılınan yeni kişide başa sarıyoruz kasedi.

s dedi ki...

Beni seven benimle birlikte yanımda durur, sevmeyense duracağı yeri kendi seçer.

wecarealot dedi ki...

"istemiyorsanız gidin" deme şansımız olmuyor çoğu zaman, çünkü tek bir yer var, o yerin de çoğu onların elinde.

biz-onlar ayrımı yapmayı sevmiyorum, "biz farklıyız, karşıcinsellere karşı bir güç oluşturmalıyız" gibi bir düşünceyi sevmiyorum; ama savunma mekanizmamız var. istenmediğimizde "pekiyi" diyemeyiz.

Adsız dedi ki...

bir de bu insanların, eşcinsel olduğunuzu öğrendikten sonra size sarkmaya başlayanları, "yalnızsan evde, sizde çalışabilir miyiz?" gibi yanaşma cümleleri kuranları vardır -
başka şartlar altında tahrik edici olabilecekken, şangır şungur kalp kıran bir şey bilmemkaç yıllık arkadaşınızın size "bana verir o zaman belki" gözüyle bakmaya başlaması- eşcinsel olduğunu öğrenip uzaklaşması mı; yoksa bu şekilde "yakınlaşması" mı daha kötü...

wecarealot dedi ki...

Gerçekten kötü. Benim hiç başıma gelmedi. Ben daha çok insanların öğrendikten sonra "Şimdi pantolonumu yanında çıkarsam hoşuna gider mi bu ibnenin" diye düşündüğünü hissediyorum veya hissetme eğilimindeyim.

Hepsi kötü işte.