24 Mart 2009 Salı

Üzüldüğün Şeye Bak

Sürekli mızmızlanıyorum, dertlerimi anlatıp duruyorum etrafımdakilere. Bunun onlar için ne kadar sıkıcı bir şey olduğunun farkındayım. Kazık kadar adam oldum, hâlâ sulugöz ufaklık gibiyim. Blog da bundan nasibini alıyor, iyice arabesk oldu.

Ama... Soruyorlar, söylüyorum. Kötü hissediyorsam "ay çok iyiyim canım, harikayım" diyemiyorum. Sınavım varsa ertesi gün, "naptın çalışabildin mi?" deniyorsa, "yok aq, yine yetişmiyo, kafam almıyo, daha bikaç yüz sayfa var..." derken sözüm kesiliyor, "Yaparsın yaparsın, çalışmışsındır sen" deniyor. Kuduruyorum. Şu yapmacık hâl hatır sorma saçmalığına bir türlü alışamadım. El öpmek kadar gereksiz, zararlı, pis bir şey.

Onlar için benim bir sınavdan düşük almam, dersten çakmam, okuldan atılmam önemli değil pek. Olması da gerekmiyor tabii. Ama sorulduğu zaman anlattığım dertlerimin hafife alınmasına, "tek derdin bu olsun" diye dalga geçilmesine gıcık oluyorum.

Şu lanet okulun çok önemli olmadığını ben de biliyorum. Gerçi hedeflerim için neredeyse bir şart olsa da, atılmak bir son olmayacak. Ama o başarısızlık hissinin benim sonumu hazırlayacağını anlamıyorlar.

Sıkıntıların büyüklüğü değil, sahibine hissettirdikleri önemli. Boyu değil işlevi.

20 Mart 2009 Cuma

Hep Aynı



İlkokuldaki özel günler geldi aklıma bu sabah. Yerli malı haftası, okulun son günü falan filan. Kıyafet serbest olurdu, o mavi şeyi giymezdik o gün. Sıralar tahtaya karşı değil, birbirine karşı olacak şekilde ikişer gruplu olarak düzenlenirdi. Evden gelen pastalar, börekler, kuruyemişler yayılırdı sıraların üstüne. Bir teyp gelir, abuk sabuk şarkılar çalardı. Sonra dans edilirdi. Erkeklerle kızlar tabii, ama kız kıza, erkek erkeğe dans etmek de gayet kolay ve çok da sıradışı olmayan bir şeydi.

İşte o günlerde, heyecanlanırdım hep. O gün okul güzel gelirdi. Herkes güler, eğlenirdi. Okuldan çıkıp eve giderken de bir hüzün çökerdi aslında. O günler kolay elde edilmiyordu çünkü, bekle bekle... Çok zamanda bir kez olurdu işte.

İşte o günlerde, bir şey hissederdim. İçimde kıpırdayıp dururdu. Çırpınır, çıkmaya çalışır, ama canımı acıtmazdı hiç, yırtmazdı derimi.

Yıllar geçti bunların üstünden. Şanslı olanlardanım, uzun yaşayanlardan. Hani şu torun torba sahibi olup yatağa düşmeden, en uygun zamanda çekip gidenlerden. Sonum evimdeydi. Köpüklü, az şekerli sabah kahvemi içerken gözlerini gördüm. İçimdeki şey kıpırdadı, biraz çırpındı. Sonra yavaşladı. Durdu.

Aşk hep aynı. Çocukken de, ölürken de.

---------------------------------------------
Şarkı başka bir yazı içindi aklımda. Yazamadım onu, iki satırla kaldı. Bu kadar anlamsız, boş bir yazıya katık olamayacak, olursa yazık olacak kadar güzel bir şarkı. Ama paylaşasım var.

19 Mart 2009 Perşembe

Ev Arkadaşı Arayacağım


Henüz aramıyorum. Yaza doğru, yazın, ya da sonbahara doğru ev değiştirmem gerekecek, ev arkadaşı da bulmam gerekecek. Mayıs, Haziran gibi, ya da Eylül'e doğru. İstanbul'da, Mecidiyeköy, Maslak, Levent veya buralara kolay erişebileceğim bir yerde kalmak istiyorum, ama işsizliğimin ne zaman sona ereceğini bilmediğimden öğrenci bütçesiyle yetinmek zorundayım.

Söylememe gerek var mı bilemedim, homofobik olmayan ev arkadaşı istiyorum; zira ben eşcinselim. Hani şimdiye kadar anlamadıysanız diye :) Benim için cinsiyet ve cinsel yönelim önemli değil.

Erkenden haber vereyim de, böyle bir planı, ihtimali olan varsa haberleşelim, ayrıntıları konuşuruz.

r1024x768@gmail.com email adresim, blog'dan gördüğünüzü belirtirseniz çok sevinirim.


Çk saol tşkr edrm tnkyu öptm by.