Bu blog'a başladığımda söylemiştim, benim bir blog'um daha var. Ya da benim görünen kısmımın, ya da "görünen ben"in bir blog'u.
Ona yazdığım şeyleri de seviyorum aslında, geçen gün tamamını silip sıfırdan yazmaya başladıysam da... Ama pek okunmuyor. Galiba içimden gelen herşeyi içimden geldiği biçimde yazamıyorum oraya. Belki de "gerçek" olmuyor oradakiler.
İkiye bölünmek kötü. Az önce yazdığım bir yazıyı hangisine koysam, bilemedim. Şimdilik sabit diskimde duruyor. "Ne önemi var, koy birine gitsin, ya da yazma, sil gitsin" denebilir haklı olarak. Ne önemi var cidden? Kötü, basit, saçma sapan, başı sonu belli olmayan bir yazıyı kötü, basit, saçma sapan, belki de ruh yoksunu blog'larımdan hangisine koysam diye düşünüyorum. Başka düşünecek bir şey kalmamış gibi...
İçini dökme isteği galiba şu an hissettiğim ve diğer yazıları yazarken hep hissettiğim. Kendimi anlattıklarım beni anlamıyor. Anlamak isteyenlere ise ben anlatamıyorum kendimi. Karmaşık değil, gayet basit, ama kötü. Bu durum içimi kendime dökmeme sebep oluyor. Ağzımdan çıkan sözler kulaklarıma dökülüyor, oradan da içime akıyor tekrar. Ben ise birazı yer altı sularına karışsın, birazı denizlere dökülsün istiyorum, bir de çağlayanlarla beslensin.
Bu blog'a diğer eşcinselleri hiç anlayamadığımı, onlarla hiç uyuşamadığımı düşündüğüm bir sırada, biraz da kızgın olarak başladım. Yazdığım herşey öyle olmuyor ama. Yazdığım şeylere tek tük tepkiler almak heyecanlandırıyor beni. Daha çok şey anlatmak, hayaller kurmak istiyorum bu blogda. Kızdığım, kırıldığım şeyleri de yazmak istiyorum sevdiklerimin yanında.
Hala karar veremedim o yazıyı ne yapayım... Silmeyeceğim kesin. Diğer blog'a eklesem, sadece bir kaç kişi okuyacak. Bu blog'a eklesem belki hiç kimse okumayacak. Hangisi daha iyi sence? Hissettiğim, kurguladığım bir şeyi gizli bir ben olarak mı yazmalıyım, yoksa eksik bir ben olarak mı?
Ona yazdığım şeyleri de seviyorum aslında, geçen gün tamamını silip sıfırdan yazmaya başladıysam da... Ama pek okunmuyor. Galiba içimden gelen herşeyi içimden geldiği biçimde yazamıyorum oraya. Belki de "gerçek" olmuyor oradakiler.
İkiye bölünmek kötü. Az önce yazdığım bir yazıyı hangisine koysam, bilemedim. Şimdilik sabit diskimde duruyor. "Ne önemi var, koy birine gitsin, ya da yazma, sil gitsin" denebilir haklı olarak. Ne önemi var cidden? Kötü, basit, saçma sapan, başı sonu belli olmayan bir yazıyı kötü, basit, saçma sapan, belki de ruh yoksunu blog'larımdan hangisine koysam diye düşünüyorum. Başka düşünecek bir şey kalmamış gibi...
İçini dökme isteği galiba şu an hissettiğim ve diğer yazıları yazarken hep hissettiğim. Kendimi anlattıklarım beni anlamıyor. Anlamak isteyenlere ise ben anlatamıyorum kendimi. Karmaşık değil, gayet basit, ama kötü. Bu durum içimi kendime dökmeme sebep oluyor. Ağzımdan çıkan sözler kulaklarıma dökülüyor, oradan da içime akıyor tekrar. Ben ise birazı yer altı sularına karışsın, birazı denizlere dökülsün istiyorum, bir de çağlayanlarla beslensin.
Bu blog'a diğer eşcinselleri hiç anlayamadığımı, onlarla hiç uyuşamadığımı düşündüğüm bir sırada, biraz da kızgın olarak başladım. Yazdığım herşey öyle olmuyor ama. Yazdığım şeylere tek tük tepkiler almak heyecanlandırıyor beni. Daha çok şey anlatmak, hayaller kurmak istiyorum bu blogda. Kızdığım, kırıldığım şeyleri de yazmak istiyorum sevdiklerimin yanında.
Hala karar veremedim o yazıyı ne yapayım... Silmeyeceğim kesin. Diğer blog'a eklesem, sadece bir kaç kişi okuyacak. Bu blog'a eklesem belki hiç kimse okumayacak. Hangisi daha iyi sence? Hissettiğim, kurguladığım bir şeyi gizli bir ben olarak mı yazmalıyım, yoksa eksik bir ben olarak mı?